Uyguladığı
görmezden gelme/örtbas etme tutumuyla , bilimsel hırsızlık (intihal) başta
olmak üzere her türlü bilimsel sahteciliği sıradan bir olay haline getiren YÖK sistemindek bilimsel ahlak çöküşü, sistemin işbilir sözde bilim
insanları tarafından muazzam bir kirli kazanç pazarı yarattı. Pazardaki alıcı
sayısı, akademik yükseltmelerin ve son zamanlarda buna ek olarak
düşük öğretim üyeleri maaşlarını yükseltmek için bulunan akademik performans
formülünün bilimsel yayınların niteliği değil niceliği temelinde işlemesi
sayesinde hızla yükseliyor. Pazarda kolayca müşteri bulan malın ne olduğu
malum, sahte konferans ve 20 gün de yayınlama sözü vermek gibi ahlak
sınırlarını zorlayan bilimsel dergiler [1]. Bazı mallara verilmeye
başlayan TÜBİTAK desteği ise pazarın cazibesini daha da arttırmaktadır
[2].
Bu güne kadarki
deneyimler ve yaşanan gerçekler YÖK’ün, yerlerde sürünen bu bilim ahlakı
düzenini değiştireceğine dair en küçük bir umut vermiyor. YÖK her ne
kadar hazırladığı ve parlamentoya sunulan yasa tasarısında [3], bilim etiği
ihlallerini ve bunlara verilecek cezaların ne olduğunu açık bir şekilde
tanımlamasına ve intihalin yaptırımı olarak “üniversite öğretim
mesleğinden çıkarma” cezasının yeniden getirmesine karşın, tasarıda
bilimsel sahtecilikler için söz konusu olmaması gereken zaman aşımı
maddelerinin bulunması ,uygulamada yine örtbas etme ve görmezden gelme
taktiğinin devam edeceğini işaretleri olarak karşımıza çıkıyor.
İster
üniversite öğretim mesleğinden, ister kamu görevinden çıkarma cezası olsun
bilimsel hırsızlık suçu için böylesi ağır yaptırımların ardında yatan
amaç "caydırıcılık"tır. Ancak bir cezanın caydırıcılığı her
şeyden önce “örtbas etme” yi dışlayan, yandaşlık kaygılarından arınmış,
tarafsız bir soruşturma yapılıp yapılmamasına bağlıdır. Açıkçası ceza
var ama, hırsızlık örtbas edilip uygulanmıyorsa caydırıcılık yoktur. Sonuçta
akademik ahlak yoksunluğu azalacağına daha da artar. Öyle ki ortalık bu
ahlaki çöküntüyü, müşteri bulmakta hiç bir zorlukla karşılaşmadan ranta
dönüştüren sahte bilimsel kongre, dergi ve sahte tez pazarlarından geçilmez
olur.
YÖK’den
umudunu kesen bazıları ise bilim ahlakının kurtulması adına bu pazarda
“bağımsız bir Ulusal Bilim Etiği Kurulu” kurulması için imza
masası açmaya kalkarlar. Ancak, 6 aydır kurulu olan bu masaya o kadar az insan
yanaşır ki on binlerce akademisyenin dolaştığı pazarda imza sayısı başlangıçta
atılan imzalarla 500’e bile ulaşmaz [4].
Kayhan Kantarlı
e-posta: kayhankantarli@gmail.com
Kaynaklar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder